Gündem
- » 5 Aralik 1934 Kadina Secme ve Secilme Hakkinin Taninmasi
- » 19 Mayıs 2012: Leerdam Halk Derneği 19 Mayıs Kutlaması
- » 29 Nisan: Konuşma - 'Ergenekon Komplosu
- » 25 Eylül: HEPAR Hollanda 1. Genel Toplantısı
- » 29-31 Mayıs 2010: Birlikten Konferansları
SİTENİN konuğu
Henüz sitenin konuğu eklenmedi.BİLGİLİK
-
24 nisan 1915'te tam olarak ne oldu?
- » Emperyalist Yalanların Arkasındaki Dersim Ayaklanması Gerçeği
- » HADD Tartışma, Iletişim Listesi
- » Uğruna can verilebilecek bir adam
Büyük Yalan'a karşı Hollandaca site: www.deArmeenseKwestie.nl
BİLDİRGEÇ
İsminizi ve e-posta adresinizi bildirin ve biz sizi gelişmelerden haberdar edelim.
TÜRKİYE.CUMHURİYETİ TÜM KURUMLARIYLA DEMONTE EDİLMEKTEDİR
Köln, 10 Mayıs 2010
Laik, demokratik, üniter Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurumlarıyla yıkıma uğratılmak istenmektedir.
Dinci iktidar, tek parti diktatörlüğüne giden yolda, önüne çıkan tüm engelleri – gaye vasıtayı meşru kılar yöntemleriyle – ortadan kaldırmak için, yoğun bir çaba sarfetmektedir.
Yürütme organı hükümet, Yasama organında sayısal çoğunluğu zaten elinde bulundurduğu için, Yargı organını da (başta Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olmak üzere) – üniversiteler örneğinde olduğu gibi – kendi etki alanına alabilmek için bir AKP Anayasası hazırlattıktan sonra, demokrasi kılıfına büründürdüğü söylemlerle, ama hukuksal ve etiksel açıdan olağanüstü tehlikeli eylemlerle, istediği asıl hedefe yaklaşmaktadır.
Mustafa İsmet İnönü'yü, 60 milyon dünya insanının vahşî katili Hitler'e benzettikten sonra,
4 Mayıs 2010'da AKP grup toplantısında, tehdit dolu şöyle bir söz etmişti: "CHP bunu fazla kurcalamasın, dosyam, arşivim kabarık. Milletime açıklarım". Yani, elinin altında birşeyler olduğunu ima etmişti.
Öğreniyoruz ki, CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL'la ilgili olarak bir video kaseti tezgâhlanmış. Ahlâka, hukuka sığmayan görüntüler yer alıyormuş bu kasette.
Onuruna ve namusuna düşkünlüğü iyi bilinen Deniz BAYKAL, bugün, 10 Mayıs 2010'da, tarihî bir konuşma yaparak, CHP Genel Başkanlığından istifa etti.
AKP'nin amacı açık: Hazırlattığı anayasasının en etkin ve büyük engeli CHP'nin de – ahlâk dışı yöntemlerle - DEMONTE edilmesi ve tüm gücünü iç çekişmelere yoğunlaştırarak, AKP'ye muhalefet etme gücünün kırılmasının başarılması. Bunu gerçekleştirmek üzere seçilen kurban ise, AKP'nin tek parti diktatörlüğüne giden yoldaki en etkin muhalifi olan, omurgalı lider Deniz BAYKAL'dır. Daha sonra sıranın kimlere geleceği de belli değildir.
AKP'nin "MİLLET" dediği, ancak asıl telâffuz etmek istediğinin "ÜMMET" olduğu gerçeğini dikkate alarak ve iktidara getirildikten beri, Türkiye'de EDİLLE-İ AKLİYYE'yi değil EDİLLE-İ ŞER'İYYE'yi hakim kılmak istediği artık kavranmalıdır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, laik, demokratik, üniter, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne itirazı olmayan tüm kişi ve kuruluşların, ülkemizde en kısa zamanda olağanüstü genel seçimlerin yapılması için gerekli demokratik çalışmayı yapmaları zorunlu olmuştur. Ülkemizin ve rejimin geleceği açısından, halkı aydınlatma hakkı kullanılmalıdır.
Bu yazı aşağıdaki yazının devamı niteleğindedir, lütfen onu da okuyunuz!
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
AKP BAŞBAKANI TÜRKİYE İÇİN BİR RİZİKO FAKTÖRÜDÜR
Köln, 15 Mart 2010
Tarih 26 Şubat 2010. AKP'nin Başbakanı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, "Balyoz Darbe Planı" iddiasıyla ilgili gözaltıları "Malta sürgünü"ne benzetmesine şu yanıtı veriyor: "Malta Sürgünlerini anımsatanlar önce dönsünler 1938'e baksınlar. İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olduğu günlere, Tunceli sürgünlerine baksınlar. Köy köy, kasaba kasaba, hane hane kim nereye sürülmüş onu hatırlasınlar" diyor ve ekliyor "" Eğer gerekirse, vesikalar var elimde, onları da gösteririm. Bunlara halkımız iktidar yüzü göstermiyorsa, işte bundandır" diyor.
Hem korkunç bir tehdit hem de sorumsuzca bir davranış…
Tarih 2 Mart 2010. AKP'nin Başbakanı, muhalefete veryansın ediyor. Konuşmasının bir yerinde şunu söylüyor: "Millet CHP'ye tek başına iktidar yüzü göstermeyecektir. Onlar sadece tek parti döneminde iktidar oldular, o da cebren ve hile ile"… Tek parti devri Cumhuriyet kurulalıdan beri vardı. Bu çıkışıyla, gerçekte asıl kimi kastettiği apaçık ortada…
Tarih 3 Mart 2010. AKP'nin Başbakanı, Diyanet İşleri Başkanlığında düzenlenen bir toplantıda "açılıma destek" isterken, "biz yeterki insanı yüceltelim" diyor. Üç yıldan beri suçluluğu kanıtlanmamış insanları gece yarısında evlerinden aldırarak Silivri'nin zindanında topalatan ve siyasî rakiplerini ağır sözlerle aşağılayan zihniyet insanlığı nasıl
yüceltebilecekse..?
***
1937'deki Dersim İsyanı, genel olarak incelendiğinde; çağdaş, antiemperyalist, devrimci Cumhuriyet ile Devletin bölgeye hizmet getirmesine bile karşı çıkan ve Sevr'den medet umarak isyan başlatan bazı feodal güçler arasındaki bir çatışmadır . İsyan sonrası bölgede sıkıyönetim ilân edilmiş. Özel yetkili genel valinin isteğiyle bir kısım sakinler için mecburî iskân öngörülmüş.
Alevi yurttaşlarımıza karşı herhangi bir önyargılı tutum ve karşıtlık söz konusu değildir. Atatürk'ün 1919'da Sivas'tan Ankara'ya gelirken Hacı Bektaş'ı ziyareti unutulmamalıdır. Alevi yurttaşlarımız Cumhuriyetimizin temel değerleri nin korunması konusunda olağanüstü duyarlıdırlar.
1937'de başlatılmış olan isyan ile mecburî iskân üzerinden 73 yıl geçmiş. AKP Başbakanı kalkmış bu konuyu gündeme getiriyor. Hem de tehdit dolu sözlerle. Sanki Türkiye'nin Başbakanı değil de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sanık sandalyasına oturtmak isteyen, düşman bir devletin Başbakanıymış gibi.
Bununla karşılaştırılabilecek bir iddia da sözde "Ermeni soykırımı"dır. Ermeni militanlar ve özellikle de Ermeni diyasporası, I. Dünya Savaşı sırasında işgâl kuvvetleriyle bir olarak Türkleri arkasından hançerleyen militanlar emperyalist güçlerle işbirliği yaptıkları için, bulundukları yerlerden, Osmanlı İmparatorluğu topraklarına ait olan başka bir yere iskân ettirildikleri için, aradan onlarca yıl geçtikten sonra, "Ermenilere soykırım yapıldı" diyerek, Türkiye'ye karşı bir propaganda ve haksız suçlama başlatmışlardır. Hıristiyan ülkelerde, özellikle kiliselerin katkısıyla 24 Nisan toplantıları yapılır.
AKP Başbakanı bu Dersim olayını kastederek ve "İnönü zamanında yapılan Tunceli sürgünlerine baksınlar. Köy köy, kasaba kasaba, hane hane kim nereye sürülmüş onu hatırlasınlar" diyerek,
bölge sakinlerini ve iskân ettirilenleri Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kışkırtacak sözlerle, ülkenin içbarışını tehdit ediyor. Aynı zamanda Atatürk'ü de dolaylı olarak suçlamış oluyor. Hem bu konuda hem de "tek parti" iktidarı konusunda…
Hemen şunu ifade edelim ki, Atatürk'ün tek parti dönemindeki parti içi muhalefet, bugünkü çok partili dönemdeki muhalefetten daha özgür, daha açık eleştiriler yapabiliyordu.
***
Başbakan'ın karıştırdığı Dersim konusunu doğru anlayabilmek için, Sayın Soner YALÇIN'ın 14 Mart 2010 tarihli Hürriyet gazetesindeki "O Belgeler Bu Bilgiler Olmadan Anlaşılamaz" başlıklı yazısının okunması yararlı olacaktır kanısındayız.
Sonuç olarak şu kesindir: Bu Başbakan, Türkiye için artık bir riziko faktörü oldu.
Türkiye temelden sarsılarak, bir kaosa sürüklenmek isteniyor. Ulusal değerler altüst ediliyor.
Yargı Bağımsızlığına son verilmek isteniyor; Ülkemizin güvenliğini sağlayan TSK en ağır saldırılarla karşı karşıya bırakılıyor; en üst düzey komutanları – muvazzaf ya da emekli- gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar; 3. Ordu Komutanı hakkında "Alevi köyleriyle yakından ilgileniyor" gerekçesiyle soruşturma başlatılıyor; AKP'nin dinci ideolojisine karşı çıkan tüm devlet kurumlarını birer birer susturma projesi uygulamaya konuluyor; HSYK üyelerinin, AKP çoğunluğu henüz kaybetmemişken, Meclis tarafından seçilmesi isteniyor; Anayasa Mahkemesi "demokrasiye darbe yaptığı" iddiasıyla baskı ve töhmet altında tutulmak isteniyor.
Bu sorumsuzluğu, bu hukuksuzluğu, bu haksızlığı yapan ve İşine geldiği zaman "Yargı bağımsızdır, müdahale edilmesin" diyen, işine gelmediği zaman ise "Millet adına karar veriyor, ama millete hesap vermiyor" diye Bağımsız Yargı'yı eleştiren bir kimse Türkiye'nin Başbakanı'dır.
Bu Başbakan, imam - cemaat usûlü, tam biat ve tam itaat siyaseti güdüyor.
İnsanın aklına şu soru geliyor: AKP içinde, kendi kişisel çıkarını ülke, ulus ve devlet çıkarı ve bekasının arkasına atabilecek sağduyu sahibi kimse yok mudur, bu diktatörce gidişe razı olamayacağını açıkça ilân edebilecek..?
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
Yorumlar
Henüz yorum eklenmedi.
Yorum ekle
Arama
Yazar
Akıllı Tasarım - Evrimsel Tasarım
“ En büyük tehlike akılsızlığı, akıllılık olarak…
Quisling (Kisling) Hükümeti
Yılmaz Çalışkan HADD Genel Başkanı Bay (Vidkun) Quisling Norveçli…